top of page

Restorasyon Teknikleri: Kültürel Mirasımızı Koruma Yöntemleri

İsmail Salman

Restorasyon Projesi; Restore edilecek yapıdaki tahribat ve bozulma nedenleri araştırılıp teşhis edildikten sonra, bozulmanın durdurulması, varsa strüktürel aksaklıkların giderilebilmesi için gerekli müdahalelerin belirlenmesi sürecidir. Bu süreç, yapıların özgün özelliklerini korurken, onları güçlendirmeyi ve işlevlerini sürdürmelerini sağlamayı amaçlar. İşte yaygın olarak kullanılan restorasyon teknikleri:

  1. Sağlamlaştırma: Yapının malzemesi, taşıyıcı sistemi ve oturduğu zeminin sağlamlaştırılmasıdır.

2.       Bütünleme: Bir bölümü yok olmuş ya da hasar görmüş yapının, ilk tasarımındaki bütünlüğe kavuşturulması için geleneksel veya çağdaş malzeme kullanılarak tamamlanmasıdır.

 

3.       Yenileme: Değişen yaşam biçimlerinin neden olduğu yeni koşullar, kültür varlığı yapıların özgün işlevlerini ortadan kaldırabilir. Han, hamam, kervansaray, tekke, manastır gibi yapılar özgün işlevlerine uygun kullanımları ortadan kalktığından kaderine terk edilebiliyor. Eski endüstriyel yapılar ve oteller gibi anıtlar da ekonomik değerlerini yeniden kazanamaz hale gelerek yıkıma terk edilebiliyor. Yenileme, bu tür yapıları yıkımdan kurtararak yeni bir işlevle bütünselliğini koruyup yaşatmaktır.

Venedik Tüzüğü'nün 5. maddesi şöyledir: “Anıtların korunması her zaman onları herhangi bir yararlı toplumsal amaç için kullanmakla kolaylaştırılabilir…” Ancak bu durumda planı veya süslemeleri değiştirilmemelidir. Yeni işlevin gerektirdiği değişiklikler yapılabilir ancak bu sınırlar içinde olmalıdır.

Genelde anıt eser ya da yapılar topluluğu halindeki eski işlevini yitirmiş kültür varlıkları, yenileme-yeniden kullanım yöntemiyle müze binalara(gazhane-İstanbul) müzelere (Adana Milli Mensucat Fabrika yapıları- Arkeoloji müzesi ve idari yapıları) bazı yerlerde butik otellere (Eski Sabunhane- yeni kullanım Savon Otel) dönüşmektedir.

4.       Yeniden Yapma: Tümüyle yıkılmış, yok olmuş ya da çok tahrip edilmiş bir anıtın / sitin, elde bulunan belgelere dayanılarak yeniden yapılması ancak özel durumlarda kabul edilen uygulamadır. Eski binanın yerine yapılan yeni yapı, doğal olarak kültür varlığı eski yapının yerini dolduramaz. Yerine yapıldığı yapının tarihi dokusuna, özgün malzeme ve işçiliğine uymayan bir kopyadır. Ancak zorunluluk durumlarında, kentsel peyzaj ve silüeti tamamlamada, yararlı olabilir. Ancak yeniden yapma bir restorasyon yöntemi olarak koruma uzmanlarınca sıkça önerilmez. Rekonstrüksiyon uygulamalarında eski yapıdan kalan her türden materyalin yeni yapıda kullanılması çok önemlidir.

 

5.       Temizleme: Anıtların ve kentsel sitlerin, genel etkisini bozan, tarihi ve estetik değer taşımayan eklerden arındırılması işlemidir. Genelde kent merkezlerinde bulunan anıtsal yapıların cepheleri, kentin saldığı emisyonlar ve ağır metaller taşıyan kirli hava ve rüzgar etkisiyle siyahlaşmaya yakın kirlenmektedir. Taş ve ahşap ağırlıklı ve süsleme elemanları çok olan kent anıtlarındaki yüzeysel kirlenmenin düzenli aralıklarla yapı malzemesine uygun temizlenmesi gereklidir. Cephe kirlenmelerinin ve bezeme temizliğinin, mekanik, suyla, kimyasal, emici jellerle, emici kil ve kâğıt hamurları uygulaması yöntemlerinden hangisiyle yapılacağına laboratuvar araştırmalarına dayalı olarak uzmanlar karar verecektir.

 

Venedik Tüzüğünün 11. Maddesi temizlikle ilgili olarak şunları belirtmektedir: "...Anıta maledilmiş farklı dönemlerin geçerli katkıları saygı görmelidir; zira onarımın amacı üslup birliği değildir. Bir anıt üst üste çeşitli dönemlerin izlerini taşıyorsa, en alttaki durumu açığa çıkarmak ancak bazı özel durumlarda, yok edilen malzemenin önemi azsa, açığa çıkarılan alzeme büyük tarihi, arkeolojik, estetik değer taşıyorsa ve koruma durumu, böyle bir davranışı gerekli gösterecek kadar iyi ise haklı çıkarılabilir. İlgili unsurların öneminin değerlendirilmesi ile ilgili yargı ve neyin yok edileceği üzerinde karar vermek, sadece bu işi üzerine almış kimseye bırakılamaz.”

Taşıma: Büyük bayındırlık etkinlikleri (barajlar, yollar), jeolojik yapı, doğal afetler gibi nedenlerle bir anıt veya tarihi yerleşmenin bulunduğu yerde korunmasını zorlaştırabilir, hatta olanaksız kılabilir. Bu durumda ilgili kültür varlığı, daha önceden belirlenmiş uygun bir yere taşınabilir. Taşıma işlemi, kültür varlığının yapıldığı malzeme, boyut ve yapım tekniğine uygun bir taşıma yöntemiyle gerçekleşir. Kolay yöntem yapının tüm ögelerinin numaralandırılarak sökülmesi ve yeni yerinde bu malzemenin kullanılarak kurulmasıdır.

 

Gerçekleştirilen en büyük taşıma örneği, Mısır Abu Simbel tapınağının Aswan barajı yapımı nedeniyle sökülüp yeni yerine taşınmasıdır. Ülkemizde de taşıma yönteminin en somut uygulaması, Ilısu Barajı altında kalacak olan Hasankeyf anıtlarından 7 tanesi özgün yerlerinden yeni hazırlanan parka taşınmasıdır.

 

     Çağdaş koruma yaklaşımlarına göre, özellikle anıtsal yapıların bakımlarının sürekli yapılması gereklidir. Bu yöntem, yapıların ekonomik değerini artırır, sürekli kullanımını kolaylaştırır ve ömrünü uzatır. Sürekli bakım nedeniyle esaslı onarım devreleri uzadığından restorasyon maliyeti düşer. Restorasyon, koruma yöntemlerinin tümünü kapsayan önemli bir kavramıdır. Kültür varlıklarına yapılacak koruma müdahaleleri, tahribatların çeşitliliğine göre farklılık gösterir. Sel, deprem, fırtına, yangın, toprak kayması gibi doğal; savaş ve vandalizm gibi insan eliyle yapılan tahribatlar, kültür farklılıklarında değişik boyutlarda bozulma ve hatta yıkımlara yol açabilir. Yapılardaki bozulma ve tahribatların durumuna uygun koruma yöntemleri restorasyon başlığı altında toplanır. Sağlamlaştırma, bütünleme, yenileme, yeniden yapma, temizleme ve taşıma sık kullanılan teknik yöntemlerdir.                             

2.       Anastilosis: Arkeolojik sitlerde, ören yerlerinde, arkeolojik nitelik taşıyan tek yapıları ve yapı kalıntılarında kullanılan bir yöntemdir. Anıtların eskimesi, yıpranması, doğal ve insan eliyle oluşan bozulmalar ve yıkılmalar sonucunda düşen yapı malzemelerinin, özgün yerlerine uygun olarak tekrar yerleştirilmesini içerir. Bu işlem öncelikle alanda uzun tespit çalışmaları ve analizler gerektirir. Alanda arkeolojik kazılar sürdürülüyorsa anastilosis uygulaması görece daha güvenli ve sağlıklı gerçekleştirilebilir. Ancak, anastylosisin bir restorasyon yöntemi olarak kullanılacağı alanlar sınırlıdır ve bu yöntemin yenilemeye dönüşmemesi için sıkı kurallara sıkı sıkıya uyulmalıdır. İlk tasarımından neredeyse binlerle ifade edilen yılların geçtiği anıtlara yapılacak her türlü müdahale, yapıdan geriye kalan strüktür için, dönüşü olmayan çözülmenin başlangıcını oluşturabilir. Bu konuda Venedik tüzüğünün çekinceli maddeleri bulunmaktadır.

 

Anastilosis için uygun koşullar; anıta ait tanımlanabilen çok sayıda yapı ögesinin korunmuş olması ve bu ögelerin yapı içindeki yerlerinin açık bir şekilde bilinmesidir. Bütünlemede kullanılan eklerin az ve ayırt edilebilirliği önemli önkoşullardan biridir. Özgün yapıdan çok az malzeme kaldığı tespiti yapılan alanlarda anastilosis yapılmamalıdır. Bu ilkenin çiğnenmesi arkeolojik alanlarda rekonstrüksiyon yapılır demektir. Antik kalıntıların tamamlanması ve ayağa kaldırılmasından daha önemli koruma yöntemi, mevcut izlerin yaşamasını sağlayacak olan sağlamlaştırma olmalıdır. Aksi halde, yeni surlar ve kaleler ortaya çıkar ki, bu tür uygulamaları genel geçer koruma ilkeleriyle bağdaştırmak mümkün olamaz.

287 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page